Batılılaşma/modernleşme maceramızı, sürecin en çalkantılı dönemlerinde Fransa’nın Osmanlı sefirliğini yapmış olan Engelhardt‘ın kaleminden okumak hayli ilgi çekici. Tanzimat ve Türkiye adlı kitabında Engelhardt, bugünün altyapısını hazırlayan o dönemde yaşananları derin bir vukufiyetle –ve tabii bir “Batılı” gözüyle– ayrıntılı bir şekilde resmettiği mezkûr kitabında, dönemin Avusturya başbakanının, Avusturya’nın İstanbul elçisine çektiği bir telgrafa yer verir (s. 55-6). “Türkiye’nini samimi dostlarını şaşırtan” bu telgraf gerçekten son derece ilgi çekicidir:
“Babıali’ye şu şekilde hareket etmesini tavsiye ederiz: Hükümetinizi, varlığınızın temel esası olan ve Padişah ile Müslüman tebaa arasında tek bağ olan dinî kanunlara saygınlık üzerine kurunuz. Zamanın doğurduğu ihtiyaçları göz önüne alınız ve ona göre düzeltiniz. Ama adetlerinize ve yaşam tarzınıza uymayan bir idare usulü oluşturmak için eski idareyi yıkmayınız. Aksi durumda Padişah’ın ne tahrip ettiğinin, ne de yıktığı şeylerin yerine koyduklarının değerini bilmediğine hükmedilir.
“Avrupa medeniyetinden, kanunlarınıza uymayan kanunları almayınız. Zira Batı kanunları, hükümetinizin temelini teşkil eden kanunların dayandığı usul ve ilkelere asla benzemeyen Hristiyan kanunlarıdır. Siz Türk kalınız. Ama madem ki Türk kalacaksınız, şeriata sarılınız. Diğer dinlere karşı toleranslı olmak için şeriatın size gösterdiği kolaylıklardan yararlanınız. Hristiyan tebaanızı tamamıyla himayeniz altına alınız. (…)
“Doğru yolda ilerleyiniz, fakat bunu yaparken Batının düşüncelerine önem vermeyiniz; siz bu düşünceleri, Avrupa’nın sesini anlamıyorsunuz. Eğer ilerleme yolunda adalet ve bilgiyle hareket ederseniz Avrupa kamuoyunun önemli bir kısmı size yönelecektir.
“… Kısacası biz Babıali’yi kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için yaptığı girişimlerden vazgeçirmek istemiyoruz. Ama şartları Türkiye İmparatorluğu’nun şartlarına uymayan Batı hükümetlerini her şeyden önce taklit etmek için bir örnek şeklinde anlayarak ona göre ıslahatta bulunmasını, temel kanunları Doğu’nun örf ve adetlerine uymayan hükümetleri taklit ve şimdiki durumda her türlü yaratıcı ve düzenleyici kuvvetten mahrum olup İslam ülkelerinde zararlı olmaktan başka bir netice doğurmayacağı belli olan ıslahatı kabul ve tatbik etmemesini tavsiye ederiz…”
Engelhardt‘ı, dolayısıyla “Türkiye’nin samimi dostları”nı hayıflandıran bu telgraf sonrasında, azledilen Reşid Paşa‘nın halefi Rıfat Paşa‘nın “Dışarıdan gelecek nasihatlere memnuniyetle itibar ederiz. Ama içişlerimizi ilgilendirecek her türlü müdahaleleri şiddetle reddedeceğiz” şeklindeki sözleri de işin tuzu biberi olmuştu.
Engelhardt‘ın “irtica alameti” diye nitelendirdiği bu gelişmeye sebebiyet veren Prens Metternich‘in “irtica” ile nasıl bir ilişkisi ola ki!..
Milli Gazete – 29 Mayıs 2003