Önce 5/el-Mâide suresinde karşılaşıyoruz bu ifadeyle. Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’in (ikisine de selam olsun) Hristiyanlar tarafından ilah edinilmesi konusunda kıyamet günü Hz. İsa (a.s)’ın, o “İslam peygamberi”nin hesaba çekileceğini, kendisine sorulacak soruyu ve vereceği cevabı zikreden ayetlerden sonra Allah Teala şöyle buyuruyor: “Allah buyurur ki: “Bu, işte sadıklara sadakatlerinin fayda vereceği gündür. Onlar için, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.” (119. ayet)
Burada genel olarak sadıkların bir vasfı olarak zikredilen “Allah’tan razı olma” hali, bir diğer ayette şöyle geçiyor: “İslam’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, onlara güzelce tabi olanlar var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (9/et-Tevbe, 100)
Burada da Sahabe arasında, “es-Sâbikûne’l-evvelûn” (İslam’a ilk önce girenler) olma vasfıyla her zaman ayrı bir yer ihraz edecek olan “ilk sahabîler” ile onlara güzelce tabi olan Ümmet fertlerinin bir özelliği olarak zikrediliyor “Allah’tan razı olmak.”
Ona rastladığımız üçüncü yer 58/el-Mücâdile suresinin son (22.) ayetidir: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Ve nihayet 98/el-Beyyine suresinin son ayetlerinde (7-8) tekrar ediliyor bu form: Ayette gerek Ehl-i Kitap’tan, gerekse putperest müşrik olan küfür ehlinin akıbeti zikredildikten sonra şöyle buyurulur: “Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar mahlukatın en hayırlısıdırlar. Onların mükâfaatı Rabb’leri katında, altından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Bu, Rabbine haşyet duyanların mükâfatıdır.”
Kur’an’da kendisine bu kadar yer bulmuş olan işbu “Allah’tan razı olma” halinin hakikati nedir diye baktığımızda karşımıza çıkan manzara şudur:
- Allah’tan razı olma hali, “es-Sâbikûne’l-evvelûn”dan itibaren bu Ümmet’in hayırlılarının vasfıdır.
- Rabb olarak, yaratıcı, kulluk edilmesi gereken biricik varlık olarak Allah Teala’yı bilmek ve kulluğu sadece O’na yöneltmek, Allah’tan razı olmanın bir göstergesidir.
- Sadece “iman” değil, aynı zamanda “salih amel” de Allah’tan razı olanların vasfı olduğuna göre, bizim için esas düğüm noktası burası. Dolayısıyla Allah Teala’nın varlığına ve birliğine iman yanında, O’nun gönderdiği bütün ahkâma “Radiytu billâhi Rabbâ” (Rabb olarak Allah’tan razı oldum) teslimiyeti içinde bağlanmak, Allah’tan razı olmanın vazgeçilmez göstergelerinden birisidir.
Şu halde ahir zamanda Din’in birtakım hükümlerini “sıkıntılı” bulup, “ele-güne izahta zorlanıyoruz”, ya da “çağdaş insana yakışmıyor”… gibi gerekçelerle askıya almak isteyenler, Rabb olarak Allah Teala’dan gerçekten razı olup olmadıklarını, dolayısıyla O’nun rızasına nail olup olamayacaklarını tekrar tekrar düşünsünler. Zira mealini verdiğimiz ayetlerde “Allah onlardan razı olmuştur; çünkü onlar da Allah’tan razı olmuşlardır” anlamının saklı olduğu, izahtan varestedir.
Milli Gazete – 24 Eylül 2007