Başlık, Dr. Kâmil Güneş‘in Konya (Selçuk) İlahiyat’ta yaptığı ve İnsan Yayınları tarafından neşredilen Doktora çalışmasının adını yansıtıyor. Dr. Güneş‘in çalışması, el-Bâkıllânî ve Kadı Abdülcebbâr örneklerinde Ehl-i Sünnet ile Mu’tezile‘nin temel bazı görüşlerini ele alıyor ve bu arada ilahî sıfatlar ve halku’l-Kur’an meselesine tarafların bakışını, arka plan vermeyi de ihmal etmeden detaylı bir şekilde işliyor.
Aynı yıllarda (4/10. asır) ve aynı coğrafyada (Mezopotamya) yaşamış, her ikisi de kadılık yapmış olan bu iki alimin seçilmiş olması, çalışmanın tek özgün tarafı değil şüphesiz.
el-Bâkıllânî ve Kadı Abdülcebbâr‘ın biyografilerinin, ve ilmî kişiliklerinin geniş bir şekilde verildiği ve dönemin sosyo-kültürel panoramasının aktarıldığı “Giriş” kısmını, halku’l-Kur’an meselesinin ele alındığı I. Bölüm izliyor. Bu bölümde problemin ortaya çıkış süreci, iç ve dış etkenler yine geniş bir şekilde anlatılıyor. Burada büyük bir isabetle bu “mesele”nin “dışarı” ile yapılan tartışmalardan kaynaklanıp “içeri”ye taşındığının altı çiziliyor.
- Bölüm’de halku’l-Kur’an meselesiyle doğrudan ilişkili ilahî sıfatlar ve ilahi kelamın mahiyeti ele alınıyor. Dil felsefesinin güzel örneklerinin yansıtıldığı bu bölümde kışkırtıcı olarak burada zikretmekle yetineceğim iki husus, el-Bâkıllânî‘nin –İmam el-Eş’arî‘nin de savunduğu– isimle müsemmanın aynı olduğu tezi ile Kadı Abdülcebbâr‘ın, Allah Teala’nın ezelde birtakım isim ve sıfatlara sahip olmadığını, isim ve sıfatların O’na insanlar tarafından sonradan verildiğini ileri sürmesi. Pek çok veçhesiyle bu meselenin karşılıklı delilleri ve tartışması gerçekten başarıyla yansıtılmış…
III. Bölüm’de bu farklılaşmanın yorumsal boyutları, farklı yorumlama nedenleri ve yorum yöntemleri/yaklaşımları, IV. Bölümde de farklı anlaşılan nasslar ile teorik anlayışların nasslara uygulanışı, birçok ayet örneğinde vukufiyetle gösterilmiş.
Bütünü içinde az bir yer tutsa da, halku’l-Kur’an meselesi ile irtibatlandırılan tarihsellik ve Arapça dışında başka bir dille ibadet konularının ihmal edilmemesi, kitaba sadece bütünlük kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda çalışmanın cazibesini de artırmış.
Önsöz ve indeks kısımlarıyla birlikte 600 sayfayı aşan bu hacimli ve her yönüyle ciddi ve yorucu bir mesai ürünü olduğu anlaşılan bu çalışma için Dr. Kâmil Güneş‘i bir kere daha tebrik ediyorum. Geçtiğimiz yılın Mart ayında Marife dergisi hakkındaki bir yazımda, söz konusu çalışmanın bir özeti mahiyetindeki yazısına değindiğim Dr. Güneş, orada dikkat çektiğim soru işaretlerine karşılık, tezinin ilgili bölümlerini gönderme inceliğini göstermişti. Tamamını görme imkânım olmadığı için orada dile getirdiğim hususları paylaşan okuyucular için de İslamî Düşüncenin Şekillenişinde Akıl ve Nass sadra şifa olacak…
Milli Gazete – 19 Haziran 2003