İran bir taraftan bölgede inisiyatif ve etki alanını genişletmeye dönük politikalar izlerken, diğer yandan kadim ve genetik Sünni düşmanlığı refleksiyle Şii karakterli yayılmacı politika dip dalga halinde ilerliyor. Oysa düz mantıkla bakınca bölge ve dünya ölçeğinde İran’ın İslam Dünyası’nın desteğine ciddi biçimde ihtiyacı var. Hal böyleyken “mezhep ihracı” faaliyetinin hız kesmeden, hatta ivme kazanarak devam etmesi ilk bakışta çelişki gibi görünüyor.
Ancak mesele oldukça basit: İran, daha doğrusu Şia, İslam Dünyası’nda “kendisi olarak” varlığını ancak izole bir şekilde devam ettirebilir. Tarihî tecrübe de, bugünün gerçekleri de bunun böyle olduğunu gösteriyor. Buna mukabil küresel güçlere karşı “tek başına” direnme, hatta “kafa tutma” görüntüsü Şiilik propagandası eşliğinde yürütüldüğü zaman hem siyasî ve stratejik hem de mezhebi ve kültürel sahalarda aynı anda ilerleme kaydetmek mümkün hale geliyor. Sokaktaki insanın algısına hitap eden tek cümlelik netice şu oluyor: “Küresel hegemonyaya İslam adına direnmenin adresi İran’dır ve İran bunu sahip olduğu Şii arka plana borçlu.”
İzleyebildiğim kadarıyla tek bir uydu kanalında 20 civarında Şiilik propagandası yapan televizyon var. İzleyemediklerim de hesaba katılarak düşünüldüğünde rakamın ikiye-üçe katlanacağında şüphe yok. “Ne var bu kanallarda?” diye baktığınızda, 24 saat fasılasız Şiilik propagandası var. Bütün mesaisini Sünnîlik tenkidine sarf eden, bu sahada özel olarak yetiştirildiği anlaşılan kişiler, Sünnî kaynakları didik didik ederek işlerine geleceğini düşündükleri malzemeyi titiz bir şekilde cımbızlayıp seyirciye sunuyorlar.
Sünnî kesimlerin –tarih boyunca olduğu gibi şimdi de– Şiileri Sünnîleştirmek gibi bir derdi olmamıştır. Bu, Sünnîlerin Şii iddiaları karşısında donanımsız ve savunmasız olduğu şeklinde bir izlenim oluşmasına yol açıyor. Özellikle gençlerde bu algının hayli yaygın olduğunu gözlüyoruz. Bu durumun olumsuz psikolojik yansımaları oluyor. Gençler bu sebeple Şii propagandalara kolayca kanabiliyor. Bir tesbitimi aktarayım: Ülkemizde Türkçe olarak –telif veya tercüme fark etmez– Şia tenkidi konusunda neşredilmiş eserlerin adedi, Şia’nın Türkçe olarak neşrettiği eserler yanında hayli cılız kalır!
Ehl-i Sünnet itikadı konusunda hassasiyet gösteren ya da ayağını bu zemine basan kimselere ve kesimlere sesleniyorum: Yarın çocuklarınız gönüllü birer Şii propagandisti olarak karşınıza çıkarsa sakın şaşırmayın! Abarttığımı düşünenlere, özellikle üniversite öğrencilerinin gündemini nelerin işgal ettiğini, gençlerimizin kafasının ve kalbinin hangi sorularla karışmaya başladığını kontrol edin. Eğer bugün küçük bir azınlığın okuyup tartışarak Şii olduğu gerçeğinin üstünü örtmek mümkün değilse –ki değil! –, emin olun yarın bu sayı katlanarak büyüyecek. Ayağınızın altındaki zemini kaybediyorsunuz, ruhunuz duymuyor!
Yeni yetişen nesilleri Ehl-i Sünnet itikadı konusunda bilinçlendirecek kadrolar yetiştirmezsek, bir an önce bunun tedbirini almazsak, çok sürmez, 5-10 yıl sonra bu sütunlardan Şia’nın iddialarına tek tek cevap yetiştirmek zorunda kaldığımızda yavuz hırsızın ev sahibini bastırdığını ve sesimizin boğulduğunu göreceksiniz.
Açık ve net söylüyorum: Bütün alt dallarıyla Şia’nın itikadı, fıkhı, tarihi ve kültürü konusunda mütehassıs insanlar yetiştirmek bugün bu topraklarda yaşayan Ehl-i Sünnet duyarlılığına sahip insanlara farzdır. Tıpkı Ehl-i Sünnet itikadını modernist meydan okumalara karşı müdafaa edecek donanımlı kadrolar yetiştirmenin farz olduğu gibi.
Bu ülkenin gücü Şia’nın propagandalarına set çekecek kadrolar yetiştirmeye elbette yeter. İlmî mirasımız ve müktesebatımız noktasında da durumu dengeleyecek birikime fazlasıyla sahibiz. Yeter ki bu sahada kurumsal anlamda gerekli yatırımları yapacak imkâna kavuşalım.
Milli Gazete – 31 Ocak 2012