Efendimiz (s.a.v)’e hakaret ihtiva eden film dolayısıyla İslam Dünyası’nın dört bir yanından yükselen infialler bir “problem”i de beraberinde gündeme taşıdı: İslamî değer, sembol ve dokunulmazlara saldırı durumunda nasıl davranmak gerekir?
Tarihte Efendimiz (s.a.v)’e hakaret etmenin hükmüyle ilgili birçok müstakil eser kaleme alınmıştır. Bunlardan ikisi çok meşhur ve mütedaveldir: Takiyüddîn es-Sübkî’nin es-Seyfu’l-Meslûl’ü ile çağdaşı İbn Teymiyye’nin es-Sârimu’l-Meslûl’ü. Gerek bu eserlerde, gerekse konuyla ilgili diğer kaynaklarda yer alan bilgi şöyle:
Eğer bu suçu işleyen kişi Müslümansa, bu fiiliyle irtidat etmiştir. Bu kişinin tevbeye davet edilip edilmeyeceğinde ihtilaf vardır. Bazı alimler bu durumdaki kişinin önce tevbeye davet edileceğini, tevbe etmediği takdirde öldürüleceğini söylerken, diğerleri tevbe teklif edilmeden öldürüleceği görüşündedir. Bu ihtilaf, tevbe teklif edilmeden önce kendisinin tevbe etmesi durumunda da caridir. Yani bu durumda tevbesine itibar edilip edilmeyeceği de ihtilaflıdır.
Efendimiz (s.a.v)’e hakaret eden kişi ehl-i zimmet’ten ise öldürülüp öldürülmeyeceğinde de ihtilaf vardır. Bir kısım alimler bu fiille zimmet akdinin bozulmuş olacağını, dolayısıyla bu kişinin öldürüleceğini söylerken, diğerleri bu kişiye ölüm cezası verilmeyeceğini, bunun yerine darp ve hapsedileceğini söylemiştir.
Günümüz dünyasında bu fiil gayrimüslim bir devlette işlenmişse, orada İslam ahkâmı cari olmadığı için İslamî müeyyideleri orada uygulamak söz konusu değildir. Buradan bu duruma ilgisiz kalabileceğimiz sonucu çıkar mı? Elbette çıkmaz. Ekonomik boykottan sokak gösterilerine kadar hayatın her alanında topyekün bir tepki ortaya koymak imanımızın ve hassasiyetlerimizin gereğidir.
Ancak bunu yaparken kırıp dökmemeye dikkat etmek gerekir. Yaptığımız eylemlerin, gösterdiğimiz tepkinin caydırıcı ve sonuç getirici olması, bir de Müslümana yakışır vakar, izzet ve ağırbaşlılıkla yapılması son derece önemli.
Burada üzerinde durmamız gereken bir husus daha var:
Doğrusu burada bir tutarsızlık olduğunu söylememiz lazım. Konuyla ilgili kaynaklar, herhangi bir peygambere yapılan saygısızlıkla Efendimiz (s.a.v)’e yapılan saygısızlık arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor.
Dolayısıyla bu tarz tepkileri, anlık-gelip geçici şeyler olarak değil, süreklilik arz eden soğukkanlı ve uzak hedefli planlamalar olarak ortala koymak durumundayız. Medyasıyla, bilim kurumlarıyla, iş alemi ve sanat dünyasıyla bir bütün olarak yapmalıyız bunu. Söz gelimi onlar Efendimiz (s.a.v)’e hakaret eden yayınlar yapıp filmler çevirirken biz Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve diğer peygamberlere (hepsine selam olsun) bakışımızı ve imanımızı ortaya koyan sanat gücü yüksek filmler yapabilmeliyiz. Sokak gösterileri seviyesinde kalan, hatta konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan insanların öldürülmesiyle neticelenen eylemlerle sınırlı tepki ne maksadı hasıl eder, ne de bizim izzet ve vakarımızı yansıtır.
25 Eylül 2012 – Milli Gazete