Modernitenin etkisiyle iğdiş olmuş zihnimizde pek çok İslamî kavram ya dünyamızı tamamen terk etmiş ya da muhteva dönüşümüne uğramış durumda. Sapla samanı sıklıkla karıştırıyor olmamız bu yüzden.
Muhteva dönüşümüne uğratılmış temel kavramlarımızdan birisi de “tecdid.” Bilindiği gibi Efendimiz (s.a.v), “Allah bu ümmete her yüzyıl başında dinini tecdid edecek bir(iler)ini gönderir” buyurmuştur.[1]Ebû Dâvud, “Melâhim”, 1; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 567; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VI, 324.
Bu hadisten hareketle bilincimize yerleşmiş bulunan “tecdid” kavramı, modern zamanlarda anlam dönüşümüne uğratılarak dinde “yenilik”, “yenilenme”, “yenilikçilik”, “ıslah”, “reform”… gibi tabirlerle birlikte, onların temsil ettiği anlayışı teyit maksadıyla dile dolanıyor. Oysa “tecdid” ile bu tabirlerin muhtevasını oluşturan anlayış arasında tam 180 derecelik bir açı farkı var.
“Tecdid”, “Ceddidû îmânekum…”[2]Ahmed b. Hanbel, II, 59; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 285., “Fe’s’elullâhe Te’âlâ en yuceddide’l-îmâne fî kulûbikum”[3]Hadisin tamamı şöyledir: “İman (her) birinizin göğüs boşluğunda, tıpkı elbisenin eskidiği gibi eskir. Binaenaleyh Allah Teala’dan, imanınızı tecdid etmesini dileyin.” … Continue reading gibi hadislerde yer aldığı üzere, değişime maruz bırakılmış, terk edilmeye yüz tutmuş olan İslamî bir inancı, hükmü, değeri, tasavvuru aslî haline döndürmek, ilk halindeki safiyet ve tazeliğe kavuşturmak, yeniden –ilk devirlerde olduğu gibi– inancın ve amelin konusu yapmaktır. Zira imanın ne aslında ne de vasfında “değişiklik” anlamında herhangi bir yeniliğe gidilmesi söz konusu olabilir.
“Yenilik” tabiri ve diğerleri ise, yine hadislerde ifadesini bulan “ihdâs”a denk düşer. Efendimiz (s.a.v), “Kim bizim şu emrimizde (tebliğ ve beyan ettiğimiz dinin itikad ve ahkâmında) olmayan bir şey ihdas ederse, o şey merduttur”[4]el-Buhârî, “Sulh”, 5; Müslim, “Akdıye”, 17… buyurmuştur.
Buradaki “ihdas”, tam olarak “bid’at”a karşılık gelir. Zira başka hadislerde “bid’at” kavramının bu anlamda kullanıldığı malumdur. İlk akla gelen örnek “Şerru’l-umûr muhdesâtuhâ” (İşlerin en şerlisi, sonradan ihdas edilmiş olanlardır”) hadisidir.[5]el-Buhârî, İ’tisâm”, 2; Müslim, “Cumu’a”, 43… Bu hadiste, zikrettiğim cümlenin hemen ardından “Kullu bid’atin dalâle” (“Her bid’at dalalettir”) buyurulmuş olması meseleyi net olarak ortaya koymaktadır. Dolayısıyla her ne ki Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe-i Kiram (Allah hapsinden razı olsun) zamanında olmadığı halde sonradan ihdas edilmiş, uydurulmuştur; o şey bid’attır ve merduttur.
Bid’atın başat özelliği, Din’de bir asla dayanmaması, sonradan uydurulmuş/ihdas edilmiş bir şey olmasıdır. Hadislerde geçen “muhdesât” (ihdas edilmiş şeyler) kavramının tam olarak “bid’at”a karşılık geldiği dikkate alındığında anlaşılacaktır ki, bid’atın karakteristik vasfı herhangi bir asla dayanmaksızın “ihdas edilmiş/uydurulmuş” olmasıdır. Her bid’atın dalalet olmasının hikmeti buradadır. Zira bu dinin bir tek sahibi vardır. O’nun hükmü ve iradesi dışında ihdas edilip Din’e sokulmaya çalışılan her yenilik bu sebeple dalalettir!
Dolayısıyla “tecdid” kavramının, bid’at olduğundan asla şüphe edemeyeceğimiz yaklaşımların takdiminde tedavüle sokulması tam anlamıyla bir “çarpıtma”dır! Özelde mücedditlerin ve genelde ulemanın “tecdit” faaliyeti zımnında yaptığı işle, bid’at ehlinin Din’i anlayış ve istikameti çarpıtma faaliyetiyle karıştırmak modern zamanlara mahsus bir bid’at olarak işaretlenmelidir.
Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî, “Bu ilmi, her kuşağın adalet sahibi olanları yüklenir ve bunlar aşırıların tahrifini, ehl-i batılın ona sızarak yapacağı tahribi ve cahillerin tevilini ondan uzak tutar”[6]et-Taberânî, Müsnedu’ş-Şâmiyyîn, I, 344; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, X 209; İbn Abdilberr, et-Temhîd, I, 59-60. hadisinin tecdid faaliyetini anlattığının altını çizmiştir.[7]Bkz. Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğa, I, 487. Reform anlamında yenilik faaliyetinin “tecdid” diye sunulmasına rıza gösterdiğimiz zaman her şey baş aşağı olur; Efendimiz (s.a.v)’in “dalalet” olduğunu belirttiği bid’at anlayışların sahipleri birden bire Efendimiz (s.a.v) tarafından “adalet sahibi” olmakla vasfedilen ulemanın yerine geçer. Bid’at Sünnet’in yerini alır.
Netice: Kavramların muhafazası Din’in muhafazası demektir ve bu da ancak İslamî ilimlerin ihya ve tervici ile mümkündür.
Milli Gazete – 10 Ocak 2011
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Ebû Dâvud, “Melâhim”, 1; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 567; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VI, 324. |
---|---|
↑2 | Ahmed b. Hanbel, II, 59; el-Hâkim, el-Müstedrek, IV, 285. |
↑3 | Hadisin tamamı şöyledir: “İman (her) birinizin göğüs boşluğunda, tıpkı elbisenin eskidiği gibi eskir. Binaenaleyh Allah Teala’dan, imanınızı tecdid etmesini dileyin.” el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 45. el-Heysemî, Meca’u’z-Zevâid’de (I, 212) bu hadisi et-Taberânî’nin de el-Mu’cemu’l-Kebîr’de hassen bir isnadla rivayet ettiğini söylemiştir. el-Mu’cemu’l-Kebîr’in matbu nüshasında bulamadığım bu rivayet,muhtemelen matbu nüshada eksik olan kısımlarda yer almaktadır. |
↑4 | el-Buhârî, “Sulh”, 5; Müslim, “Akdıye”, 17… |
↑5 | el-Buhârî, İ’tisâm”, 2; Müslim, “Cumu’a”, 43… |
↑6 | et-Taberânî, Müsnedu’ş-Şâmiyyîn, I, 344; el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, X 209; İbn Abdilberr, et-Temhîd, I, 59-60. |
↑7 | Bkz. Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğa, I, 487. |