İçinden geçmekte olduğumuz süreçte Müslümanlık anlayışımız, İslamî ilimlerle herhangi bir irtibat kurma ihtiyacı hissetmeden ortaya konulan teorik ve “kurgusal” bir retorik üzerine inşa ediliyor artık. Giderek yükselmekte olan “kaynaklara dönelim” söyleminin ya da “Kur’an Müslümanlığı” trendinin üzerindeki tülü araladığınız zaman ortaya iki korkunç gerçek çıkıyor: İslamî ilimler konusundaki seviye ve ilgi kaybı ve bu durumun vücut verdiği çarpık Din anlayışı… “Varlık” meselesiyle iştigal etmesi ve bütün dinî ilimlerin ilkelerini ortaya koymayı tekeffül eden ilim olması dolayısıyla Kelam … Devamını Oku
Namazda Ayakların Durumu
Soru Selamun aleykum, Namazda ayakların arasını 4 parmak aralıkta tutmanın sünnet olduğunu Nurul Izah, Merakıl Felah, Halebi Sağir kitabında okudum. Bu hüküm namazı yalnız başına kılan için mi geçerli? Çünkü Nebi (sas): “Vallahi ya saflarınızı düzeltirsiniz, yahutta Allah kalblerinizi başka başka taraflara çevirir.” dedi. Numan (ra) dedi ki: Ben sonra gördüm ki herkes omuzunu arkadaşının omuzuna, dizini arkadaşının dizine, topuğunu da arkadaşının topuğuna yapıştırıyordu.” (Ebu Davud, 662) Ayrıca Buhari’de şu rivayet var: Enes (r.a.)’in nakline göre Rasulullah … Devamını Oku
“İslamî” Kristoloji?!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Star gazetesine bir mülakat vermiş.[1]http://www.stargazete.com/roportaj/yazar/fadime-ozkan/diyanet-in-daha-sivil-ve-bagimsiz-olmasi-gerek-haber-253591.htm Gazetenin internet sayfasından izlenebileceği gibi[2]http://www.stargazete.com/acikgorus/devletin-dini-olur-mu-haber-255933.htm bu mülakat, “Diyanet İşleri Başkanı (…) “dinin yasakladığını devlet serbest bırakabilir” dedi” sözleriyle değerlendirildikten sonra, söz konusu mülakat üzerine yazılmış bir yazıya yer veriliyor. “Bardakoğlu’nun din ve laiklik ilişkisini yeniden gündeme taşıyan bu ifadeleri üzerine yazdığı yazıda ilahiyat profesörü Düzgün, İslam siyaset teorisini şekillendiren saikleri ele alıyor ve siyaset alanındaki ilkelere dikkat çekiyor” ifadeleriyle takdim edilen yazısında Ankara İlahiyat’tan Prof. Dr. Şaban … Devamını Oku
Ahir Zaman Deyip Geçmeyin!
Rıhle’nin son (8.) sayısı, dosya konusu olarak “ahir zaman”ı seçmişti. Ahir zaman dendiğinde akla gelen hususları –herhangi bir noktayı dışarıda bırakmamaya özen göstererek– ele almaya gayret ettik. Vurgulamaya çalıştığımız temel nokta şuydu: Ahir zaman öyle bir zaman dilimidir ki, anormalliklerin normal, normalliğin anormal olarak algılanması bu zaman diliminin en önemli özelliklerindendir. Efendimiz (s.a.v)’den, bu noktayı dikkatlerimize sunan pek çok hadis nakledilmiştir. Bunlardan birisinde “kişinin mü’min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşama gireceği ve mü’min olarak akşamlayıp kâfir olarak … Devamını Oku
Muhtelif Meseleler-8
Bir önceki yazıda kısaca yer verdiğim görüşleri, Takiyüddîn en-Nebhânî’nin –sadece “zamansal” olarak değil, aynı zamanda fikir ve tarz olarak da– “Osmanlı alimi” olarak tavsif edilemeyeceğini göstermeye kâfidir. Elbette burada kişisel faziletleri söz konusu etmiyoruz. Zira bunun meselenin aslına taalluku yok… Burada okuyucu sorusunu vesile edinerek Hizbu’t-Tahrîri’l-İslâmî hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Müslümanlar, pek çok sahada ciddi problemler yaşıyor. Küreselleştiği söylenen dünyanın sistemini tesis ve idare eden güçler, İslam’ın bünyesinde barındırdığı potansiyelin çok … Devamını Oku
Hulefa-i Raşidin’in Sünneti
Efendimiz (s.a.v)’in peygamberlik misyonunun sadece Sünnet-i Nebeviyye ile sınırlı bir etki ve fonksiyona sahip olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Tıpkı Sünnet’in Kur’an-ı Kerim’in beyan, tefsir ve hayata açılımı olması gibi, Sahabe-i Güzin de (Allah hepsinden razı olsun) Sünnet için benzer bir işleve sahiptir. Bu son söylediğim hususun muhtelif açılım ve yansımaları vardır. Efendimiz (s.a.v)’in, Sahabe’nin eğitiminde ve yetişmesinde niçin o kadar hassas davrandığı, bilhassa Ashab-ı Suffe üzerine niçin müstesna bir ilgiyle titrediğini ancak bu noktayı dikkatte tutarak açıklayabiliriz. Pek … Devamını Oku
Berlin’e İkinci Kez Veda Ederken
Siz bu satırları okurken ben muhtemelen Türkiye’ye dönmüş olacağım. Üç günlüğüne geldiğim Berlin’de (9-11 Nisan arası) dolu dolu programlar yaptık. Milli Görüş teşkilatının buradaki şube yöneticileriyle, eğitimcilerle, her seviyeden öğrencilerle her güne 3 program sığdıracak şekilde beraber olduk. Biraz sıkışık da olsa her programda, özelde buradaki, genelde Türkiye’deki ve İslam coğrafyasındaki meselelerimizi ele aldık, gelişmeleri değerlendirdik, çözüm yollarını müzakere ettik. Türkiye’de yaşadığımız hadiselerin, daha genelde İslam dünyasındaki fikrî ve kitlesel oluşumların birebir buralara da yansıması kaçınılmaz bir … Devamını Oku
Okuyucu Soruları 21 Muhtelif Meseleler-7
Takiyüddîn en-Nebhânî, bir önceki yazıda da belirttiğim gibi 1909 yılında dünyaya gelmiştir. Meşhur alim Yusuf b. İsmail en-Nebhânî’nin vefat tarihi ise 1932. Dolayısıyla Takiyüddîn en-Nebhânî’nin, Yusuf b. İsmail en-Nebhânî’ye yetişmiş ve kendisinden ders almış olması tarihen mümkün. Aralarında akrabalık (dede-torun) ilişkisi var mıdır, yahut soruda sözü edildiği şekilde bir ders verme-alma hadisesi gerçekleşmiş midir, doğrusu bilmiyorum. Takiyüdîn en-Nebhânî’nin saygın bir Osmanlı alimi olup olmadığı meselesine gelince, herşeyren önce o, Yusuf b. İsmail en-Nebhânî’den farklı olarak Osmanlı ile … Devamını Oku
Hangi Diyanet
“Konuya girmeden önce İslam anlayışında “kutsal metin” ve “Allah kelamı” hakkında şunları belirtmek isterim: İslam anlayışında tartışmasız tek kutsal, uluhiyettir. Ancak Kur’an’ın Allah kelamı mı, yoksa Allah kelamının yansıması mı olduğu son derece tartışmalı olduğundan Kur’an’ı kutsal kitap olarak nitelendirmek daima sorunludur.” (…) “Modernizm kendi kural ve değerlerini yerleştirerek her şeyi tersine çevirdi. Müslümanların ek olarak Kur’an’la alakalı değişim ve yenilik fenomeni üzerinde düşünmeleri gerekti. Çünkü Kur’an vahyi hayatın hiçbir alanında güne uymuyordu. Kur’an ne güncel kavramlarla … Devamını Oku
Fetva Kültürü
Bu köşede zaman zaman “fetva” meselesi üzerinde duruyoruz. Fetvanın ne olduğu, fetva sormanın ve vermenin mahiyeti, önemi, hassasiyeti… gibi hususlar fetva kültürünün kaybolmaya yüz tuttuğu günümüzde daha bir önemle kavranmak durumunda. Yaptığı işin fetva sormak ve fetva vermek olduğunu bilerek ya da bilmeyerek fetva soranların da verenlerin de sayısının hayli arttığı bir vakıa. En temel ve teknik meselelerde bile hayli “rahat” cümleler kuran insanların sayısındaki artış –genellikle takdim edildiği gibi– sadece “okuyan, düşünen, araştıran” insanların sayısındaki artışı … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2