Salı günkü “Evliyadan İstimdat” başlıklı yazım üzerine iki okuyucudan e-posta iletisi aldım. Niyetim “Okuyucu Soruları” serisini “seri” olarak bitirmekti. Ancak bu meselenin nezaketi, üzerinde biraz durmamızı gerektiriyor. Bugün bu iletileri zikredecek, Cumartesi gününden itibaren de inşaallah cevap vereceğim.
Birinci ileti: “Evliyadan istimdat isimli yazınızı üzüntü ile okudum. Okurunuzun sorusu aynen (…) şeklindedir. (Mesajın burasında Salı günü zikrettiğim okuyucu sorusunun metni zikredilmiş.)
“Okurun aktardığı kıssada örneği verilen bir istane, istimdat, tevessül her neyse şirk değil de nedir? Siz nasıl olur da buna caizdir dersiniz? Ya da en azından bu kıssa da anlatıldığı şekliyle olan istiane, istimdatın caiz olmadığını söyleyemez misiniz? Bu cüreti nereden alıyorsunuz. Dua eden “Ya Ebel Hasan imdat” derken, nasıl oluyor da teveccüh Allah (CC)’a oluyor? Bunu nasıl oluyor da Allah ( CC)’ a dua etmek olarak algılayıp caiz görülebiliyorsunuz? Allah’tan başkasına veya Allah’la beraber başkasına veya beni bu Allaha ulaştıracak diye bir başkasına dua etmenin (‘yed’une min dunillah, yed’une meallah’) şirk olduğunu Kur’an-ı Kerim açıkça belirtmiyor mu ? Bu işin İbni Teymiyye ile veya yazınızda bahsettiğiniz kişiler ve eserleri ile ne alakası var? Allah (CC)’ın apaçık ayetlerini görmeyecek miyiz? Resulullah ( SAV )’in hayatında bu şekilde bir dua yaptığı sahih olarak bize ulaşmış mıdır? Kuran-ı Azim’de bu çeşit bir dua var mıdır? “Allah kendisine dosdoğru yönelenin duasını kabul etmez zira dua eden günahkârdır. Allah günahsızların duasını kabul eder, bu nedenle araya Allah ( CC)’a yakın olan bir bir zatı koymalısın, O’nun ruhundan istimdat ve istianede bulunmalısın; ancak bu şekilde Allah’a yaklaşırsın” şeklideki bir anlayışın tezahürü olan eylem ve fiillere nasıl caizdir dersiniz? Hangi deliliniz var, Allah nezdinde kabul görecek, lütfen söyleyin. Eğer Allah nezdinde kabul göreceğine mutmain olduğunuz bir deliliniz yoksa o zaman tevbe edin ve gerçeği tüm çıplaklığı ile söyleyin. Aksi takdirde zalimlerden olursunuz. Allah zalimleri asla sevmez.
‘Meseleyi Ehl-i Tasavvuf’a mahsus bir uygulama olarak değil, sahih rivayetlerin gereği olarak görmek daha doğrudur. Unutmayalım ki Efendimiz (s.a.v) terk-i dünya ettikten sonra kendisinden istimdad eden veya O’ndan kalan eşya ile teberrükte bulunan Hadis İmamları mevcuttur.’ diyorsunuz. Size iki soru soruyorum.
- Siz gerçekten bu rivayetleri kalbinizi mutmain edecek derecede sahih buluyor musunuz?
- Günümüzde yapılan istane ve istimdat ile sahih olduğuna inandığınız rivayetlerden aynı şeyi mi anlıyorsunuz?”
İkinci ileti: “Bismillah. Esselamu alaykum Hocam! “Evliyadan istimdat” yazınızı okudum. Bu konuya çok önem veriyorum. Çünkü bu konu bizim akidemiz ile ilgilidir. Onun için bazı noktalarda bana yardımcı olmanızı istedim:
“Bir noktayı daha vurgulayalım: Meseleyi Ehl-i Tasavvuf’a mahsus bir uygulama olarak değil, sahih rivayetlerin gereği olarak görmek daha doğrudur. Unutmayalım ki Efendimiz (s.a.v) terk-i dünya ettikten sonra kendisinden istimdad eden veya O’ndan kalan eşya ile teberrükte bulunan Hadis İmamları mevcuttur.”
1.Sual: Bu imamlar kimlerdir? Bu hadislerden örnek verebilir misiniz?
” Vesile kılınan kişi, amel vs.’nin kendi başına fayda veya zarar verecek kudrette olduğuna inanmak şirktir. Fayda da zarar da Allah Teala’dandır”.
- Sual: Vesile kılınan kendi başına fayda ve zarar verecekse bu küfürdür.
Onun Allah’la beraber fayda ya da zarar vereceğine inanmak ise şirkdir. Öyle değil mi?
“Tevessül, isti’âne vb., dinin bir emri olmayıp, sadece yapılması caiz/meşru olan hususlardandır.”
- Sual: Bunlar dinimizin hangi konusunda meşrudur? Akide konusunda mı? Fıkıh konusunda mı? Çünkü tasarruf konusu akide konusudur. Sahih hadisde “Şirk karanlık gecede yürüyen karıncanın ayak izinden bile gizlidir” denilmekte.
Öyle ise tasarruf (akide) konusunda emir bile olmayan (yani Kur’an ve Sünnet’te olmayan) bir şeyi meşru saymak doğru mudur?
İslam ümmetinin bütün problemlerinin altında inanç (akide) sorunu olduğu kanaatindeyim. Sizin fikirlerinizi öğrenerek bu konuda kendimi geliştirmek isterim. Allah razı olsun.”
Milli Gazete- 7 Ekim 2004