Halku’l-Kur’an tartışmalarının arkasında, geçen hazfa zikrettiğim iki husus dışında başka saikler tesbit edenler de olmuştur.[1]Bkz. DİA, XV, 371 vd. Sebep her ne olursa olsun, bu iddiayı “siyasî” olarak nitelendirip Emevîler’le irtibatlandırmaktan daha anlamsız ve “uçuk” bir tez olamaz. Zira Mu’tezile’nin bu tezi siyasî planda Emevîler’e muhalefet maksadıyla ortaya attığına ve kullandığına dair en küçük bir veri yoktur!
Söz konusu tartışmanın ve tarihî gerçeklerin az-buçuk farkında olan herkes bilir ki, Mu’tezile, ne Emevîler dönemindeki muhalefet konumunda, ne de 218-234 (833-849) yıllarını kapsayan Mihne sürecindeki iktidarları döneminde Kur’an’ın mahluk olup olmadığı tartışmasını siyasî bir temelde gündeme getirip sürdürmüştür. Zira Kur’an’ın mahluk olduğu söyleminin Mu’tezile tarafından Emevîler’e karşı bir siyasî muhalefet silahı olarak devrede tutulduğunu söylemek doğruysa, aynı silahın Mihne döneminde bu kez iktidarda olan Mu’tezile’ye yönelmesi kaçınılmazdır. Oysa Mu’tezile ne evvelki muhalefetleri döneminde, ne de sonraki iktidarları döneminde bu meseleyi siyasî bir tavrın dinî gerekçesi olarak asla kullanmamıştır!
Bu gerçekler Kelam tarihi sahasında mübtedi olanların dahi gizlisi değilken, “Emeviler atalarının günahlarına bir kılıf bulmak için, Kur’an’ın ezelde yazıldığını, müşrik atalarının da bu senaryonun kötü rol oyuncuları olduğunu, sonuçta mazur sayılabileceklerini zımnen söylemeye çalışıyordu. Ayrıca bu yaklaşımla kendi zulümlerini de meşrulaştırmış oluyorlardı. Yezid’e “katil” diye bağıran Fatıma bt. Ali’ye Yezid’in cevabını hatırlayalım: “Onu Allah öldürdü” tarzında cümleler kurmak için insanın aklını peynir-ekmekle yemiş olması gerekir.
“Kur’an’ın ezelde yazılması” ne demektir? Kur’an “ezelde yazılmış” olunca zulme geçit verir de, “mahluk” olduğunda aksi nasıl söz konusu olur? Emevîler, “ezelde yazılmış” olan bu Kur’an’ın, kendi iktidarlarına ne suretle “meşruiyet” kazandıracağını düşünmüş olabilir? Eğer Kur’an’da Emevîler’in işbaşına geçeceği yazılıysa (!), onun mahluk olması ile olmaması neyi değiştirir? “Ezelde yazılmış Kur’an”da yazılı olan bağlayıcıdır da, “mahluk Kur’an”da yazılı olan niçin değildir? Mu’tezile Kur’an’ın mahluk olduğunu ileri sürmekle Emevî zulmüne ne suretle muhalefet etmiş oluyordu? Kur’an’ın mahluk olup olmadığı tartışması ile Yezid’in mezkûr tavrı arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu düşünmeliyiz?…
İslamoğlu’na bu soruyu yönelten kişi ne düşünmüştür; aldığı cevaptan tatmin olmuş mudur, bilemiyoruz. Ama bu alakasız, tutarsız ve en önemlisi de yanlış kurgulara dayanan cümlelerin soruyla hiçbir ilişkisi olmadığı açıktır. Tabii, “Mutezile’nin Kur’an mahlûktur görüşünü savunmasıyla, Hasen el-Basri’nin katı kaderciliği/fatalizmi savunan Emevi halifesi Abdülmelik’e karşı “iradeyi” savunan Risale fi’l-Kader’i (Kader hakkında mektup) aynı kaygının eseriydi” şeklindeki tesbitin de.
Mu’tezile’nin Kur’an’ın mahluk olduğunu savunması ile Emevîler’e muhalefetleri arasında İslamoğlu’nun kurmaya çabaladığı –bu tam anlamıyla “zorlama”– ilişki, anlaşıldığı kadarıyla şöyle bir “vehim”e dayanıyor: Kur’an’ın mahluk olmadığını savunmak, Cebriye’nin savunduğu anlamda “kaderciliği” savunmak demektir. Bunlar birbirinin lazım-melzumudur.
Dolayısıyla bu sakat mantık tersinden kurgulandığında, “adaleti savunan, zulmü onaylamayan herkesin Kur’an’ın mahluk olduğunu söylemesi gerekir” gibi bir sonuç doğmaktadır. Acaba bu “hikmetli kurgu”nun sahibi bize, Kelam kitaplarında Kur’an’ın mahluk olduğunu savunan Mu’tezile’nin ya da bu görüşü reddeden Ehl-i Sünnet’in böyle bir zeminde hareket ettiğini gösteren bir polemik örneği lütfeder mi?
Milli Gazete – 4 Ekim 2009
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Bkz. DİA, XV, 371 vd. |
---|