Soru:
- İbn Cerîr et-Taberî‘nin müstakil mezhep sahibi olduğu, kaynaklarda nakledilegelen bir husustur; yani o, dört mezhepten birine bağlı değildir. Bununla birlikte et-Taberî‘nin Ehl-i Sünnet olmadığını söyleyen bir alimin mevcudiyetinden ben şahsen haberdar değilim.
Yukarısı sizin Milli Gazetedeki köşenizden muktebestir. İbn-i Cerir et Taberi için müstakil mezhep sahibidir demişsiniz. Dört mezheptEn birine uymak vacip değil midir? Mezahib-i erbaadan birine tabi olmayan Ehl-i Sünnet’ten çıkmaz mı?
Bu zat taberi tefsirinin müellifimidir?
Zahiri mezhebi Ehl-i Sünnet midir, yani saliki kalmamış Sevri, Evzai gibi kaybolan hak mezhepten midir, yoksa fırak-ı dalleden midir? Banisi Davud-i Zahiri sanırım. Davud-i Zahiri Ehl-i Sünnet midir?
- İbn-i Cerir et Taberi hakkında hiç bir mezhebe bağlı değildir demişsiniz köşenizde, lakin aşağıdaki bilgiler bunun aksini söylüyor. Min gayrı haddin, affınıza sığınarak size gönderiyorum. Maksadım çelişkili söylentilerin arasında kalmış olmam ve bir çıkış yolu aramamdır. Allah sizden razı olsun.
“Taberi ismiyle meşhur olan tarihcidir. Adı Muhammed ibni Cerirdir. Tefsir, hadis, fıkıh ve tarih bilgisi pek fazla idi. 224 [m. 839] de İranın şimalindeki Taberistanın Amül şehrinde tevellüd, 310 [m. 923] da Bağdadda vefat etti. Büyük tefsiri ve büyük tarihi meşhurdur ve çok kıymetlidir. Elde bulunan Taberi tarihi, bu kıymetli kitabın bir şii tarafından yapılan muhtasarıdır.
Ebu Cafer Muhammed bin Cerir, tefsir ve hadis ve Şafii fıkıh alimidir. 224 [m. 839] de Taberistanda tevellüd ve 310 [m. 923] da Bağdadda vefat etti. (Tarih-ul-ümem) ve yirmiüç cilt (Camiul-beyan) tefsiri çok kıymetlidir. Ali bin Muhammed Şimşati adında bir şii bu tarihi ihtisar etmiş, bu şii kitabı, (Taberi tarihi) adı ile türkceye tercüme edilmiştir. Okuyanlar aldanmaktadır. Muhammed bin Cerir bin Rüstem Taberinin şii olduğu, Alusinin (Tuhfei isna-aşeriyye muhtasarı) kitabının altmışsekizinci [68] sayfasında yazılıdır. Muhammed bin Ebil-Kasım Taberinin de şii olduğu (Esma-ül-müellifin)de yazılıdır. Bunları İbni Cerir hazretleri ile karıştırmamalıdır. 548 [m. 1153] de vefat eden imamiyye fırkasından Fadl bin Hasen Taberinin (Mecmaul-beyan) adındaki (Tabersi) şii tefsiri de, (Taberi) tefsiri ile karıştırılmaktadır. Muhibbuddin Ahmed Taberi şafii 694 de vefat etti.”
Cevap: İmam Ebû Ca’fer et-Taberî’nin müstakil mezhep sahibi olup olmadığı meselesini daha sonraya bırakarak, Dört Mezhep kavramı üzerinde biraz duralım:Daha önce de yazdığım gibi “Dört Mezhep” kavramı, mezhepler takarrur ettikten ve diğer mezhepler inkıraza uğradıktan sonra ortaya çıkmış, muahhar bir kavramdır. Bu mezheplerin imamlarının hayatta olduğu dönemde ve öncesinde, müçtehid alim sayısınca mezhep vardı.
Zaman içinde bunların içinden sadece dördünün görüşleri sistemli bir şekilde tedvin ve tenkih edildi; diğerleri ise sadece kitaplarda kaldı.”Dört Mezhep” veya “Dört Hak Mezhep” kavramının şuyu ve istikrar bulmasının sebebi, Ehl-i Sünnet ulemanın, Ehl-i bid’at fırkalara ait Fıkhî mezhepleri çerçeve dışı tutma gayretidir ve pratikte hayli faydalı olmuştur.Ancak bu durum, teorik olarak Ehl-i Sünnet çerçevede bu dört mezhep dışında bir başka mezhebin teessüsü imkânını ortadan kaldırmaz.
İçtihad kapısı, ehil olan herkese açıktır; yeter ki bu konuyu hafife almayan ve farklı maksatlar gütmeyen gayretli, ihlaslı ve ehil insanlar yetişsin.Bu nokta teorik olarak böyledir, ancak pratikte bu “imkân” “vakıa”ya dönüşebilir mi/dönüşebilmiş midir?”Dört mezhep” kavramı istikrar bulduktan sonra şu ana kadar böyle bir vakıa ile karşılaşmış değiliz. Yani “mutlak içtihad” seviyesine çıktığı ehil alimlerin itiraf ve teslimiyle ortaya konmuş bir kişinin varlığını bilmiyoruz. Öyleyse bu meselenin “teorik” yönü ile “pratik” yönü birbirinden farklıdır.Bir sonraki yazıda Ebû Ca’fer et-Taberî’nin durumunu ele alalım.
Milli Gazete – 1 Ocak 2005