Öncelikle belirteyim ki, Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’ın Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları isimli çalışmasına değindiğim 31 Ağustos tarihli yazı, özel olarak bu çalışmayı konu edinmediği için, sadece bir paragraf içinde ve çok kısa olarak bir-iki noktaya temas etmiştim.
Yıldırım’ın mezkûr çalışması hakkında genel bir değerlendirme yapılacak olursa şunlar söylenebilir: İlk bakışta yoğun bir emek mahsulü olduğu hemen anlaşılan kitap, önyargıdan uzak, mutedil bir üslupla kaleme alınmış. Özellikle Tasavvuf söz konusu olduğunda akla gelen tartışmalı konularda keskin bir tutum izlemekten kaçınmaya özen gösterildiği gözleniyor. Ayrıca Tasavvuf’un Tevhid, Yaratılış, Nübüvvet, Velayet, Seyr-u Sülûk, Bilgi teorisi, Zikir, Sema… gibi temel meselelerle ilgili tavrını orijinal bir sistematik içinde vermesi ve her biri ayrıca altbaşlıklar halinde açımlanan bu konularla ilgili rivayetleri ihatalı denebilecek biçimde sunması çalışmanın değerini artıran hususlar olarak dikkat çekiyor.
Benim ilk bakışta dikkatimi çeken, bahsi geçen yazıda değindiğim ve bu seri yazıda biraz daha ayrıntılı olarak ele alacağım husus ise, bütün bu konulardaki hadisleri değerlendirirken Yıldırım’ın bütüncül bir sisteme dayanmıyor oluşu. Bu durum, pek çok rivayet hakkında yazarın verdiği hükümlerin soru işaretiyle karşılanmasına, hatta yer yer çelişkili bir manzaranın ortaya çıkmasına müncer olmaktadır. Örnek verecek olursak:
- Tevhid bahsinin el-Buhârî, Müslim ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledildiği belirtilen 1. hadisi, Ebû Hureyre ve Abdullah b. Mes’ûd (r.a); Müslim ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledilen 4. hadisi Ebû Hureyre (r.a); el-Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd tarafından nakledilen 10. hadisi Ebû Musa el-Eş’arî (r.a); et-Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, el-Hâkim ve el-Beyhakî tarafından nakledilen 12. hadisi İbn Abbâs (r.a); el-Buhârî, Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân ve el-Hâkim tarafından nakledilen 16. hadisi Büreyde ve İmrân b. Husayn (r.a); el-Buhârî, Müslim ve ed-Dârimî tarafından nakledilen 18. hadisi Ebû Katâde (r.a); Müslim ve et-Tirmizî tarafından nakledilen 20. hadisi Abdullah b. Mes’ûd (r.a); el-Buhârî, et-Taberânî ve el-Beyhakî tarafından nakledilen 22. hadisi Enes (r.a) mahreçlidir; dolayısıyla bunların tümü haber-i vahid’dir. Yazar bu hadislerden bir kısmı hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmazken, bir kısmı hakkında da lehte konuşmuş.
Oysa mesela aynı bahsin et-Tirmizî tarafından nakledilen Câbir (r.a) mahreçli 5. hadisi hakkında yazarın şu değerlendirmesini görüyoruz: “Tirmizî’nin hasen-garib olarak nitelendirdiği hadisi sadece Ecleh tarikı ile tanıdığını belirtmektedir. Hadisi, isnadda bulunan Muhammed b. Fudayl dışında Ecleh’ten rivayet edenler de olmuştur. Tirmizî’nin “hasen-garib” ifadesi göz önünde bulundurularak rivayete ihtiyatla yaklaşmak gerekir.”
Bu ifadelere düştüğü dipnotta da yazar şöyle diyor: “Rivayeti ihtiyatla karşılamak demek, rivayeti red etmek demek değildir. Sağlamlığına halel getiren hususlar olduğu için böyle denmiştir.”
Burada sadece et-Tirmizî’nin “hasen-garib” nitelendirmesindeki “garib” kelimesi dolayısıyla yazarın ihtiyat telkin ettiği dikkat çekiyor. Oysa tek başına bu ifade bir hadisin ne sıhhat, ne de zaaf durumunu anlatır. O, hadisin rivayetinde bir veya birkaç ravinin tek başına kaldığını anlatan –senedin intişarıyla ilgili– bir terim olarak yazarın, hakkında herhangi bir şey söylemediği ya da sıhhatine kail olduğu –yukarıda numaralarını verdiğim– hadisleri de şümulüne alır.
Devam edecek.
Milli Gazete – 7 Kasım 2002