Hayat iman ve cihaddır düsturunu “hayat tarzı” edinmiş insanların hayatlarının da ölümlerinin de sıradan insanlarınkinden farklı olduğunu söylemek “malumun ilamı” olacak. Ama rahmetli hocamızı yakından tanıyanlar bu hakikatin ete-kemiğe bürünmüş, hayatın içine inmiş yansımasını sadece “bilme” değil, bizzat “müşahede etme” ayrıcalığını da yakalamışlardır.
Toplumsal bir hareketi, A’sından Z’sine tasarlamak, planlamak, uygulamak her babayiğidin harcı değildir. Birikim ister, yetenek ister, bitmez bir enerji ve azim ister, sabır ister, fedakârlık ister… Hele Türkiye gibi bir coğrafyada ve 1970’lerin, 80’lerin, 90’ların şartlarında bunu yapmak ayrı bir mazhariyet ve muvaffakiyettir.
Bir de bunu İslam Dünyası’nın tamamını kuşatacak bir sevgi, saygı, güven ve mut halesine dönüştürmeyi düşünün!
Bu noktada başa dönüp cümleyi yeni baştan kuralım: “Hayat iman ve cihaddır” düsturunu “hayat tarzı edinmiş” kaç mübarek insan çağımızda merhum hocamızın dünya çapında oluşturmaya muvaffak olduğu etkiyi oluşturabilmiştir?
“Lider olunmaz, lider doğulur” derler. Elhak doğrudur. Liderlik vasıfları içinde sonradan kazanılması mümkün ve tabii olanlar elbette vardır. Ama lider olabilmek için kişide doğuştan bulunması gereken vasıflar yoksa veya noksansa, bunların ileride çalışarak elde edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla böyle kimselerden lider olmaz. Olsa bile eksik ve yetersiz olur.
Bu ülkede yaşayan herkes şahittir ki o, lider olmak için gerekli fıtrî ve kesbî bütün vasıflara sahipti. Bu ülkede yaşayan herkes şahittir ki o, rakiplerinin/hasımlarının bile faziletini itiraf ettiği nadir şahsiyetlerdendi.
Bu sebeple vefatında cenaze namazını kılmak için toplanan kalabalık o güne dek benzeri görülmemiş bir kemiyete ulaşmıştı ve hiç şüphesiz o kemiyet, Hoca’nın geriye bıraktığı keyfiyetin Fatih Camii’nden taşıp ana caddeleri, sokakları, bütünüyle Fatih’i dolduran canlı görüntüsüydü.
Bugün 28 Şubat…
Bu ülkenin, bu milletin değerleriyle doku uyuşmazlığı problemi yaşayan bir zihniyetin, Erbakan hocanın şahsında millete açtığı topyekün savaşın bilmem kaçıncı yıldönümü.. Aradan geçen yıllar ayan beyan gösterdi ki, o lanetli süreci tasarlayanlar tarihin karanlık gayyalarında ademe mahkûm edilirken bu millet Erbakan adını her geçen gün artan bir saygıyla, minnetle, hasretle anacak…
28 Şubat Erbakan’ın ve açtığı çığırın “kaybettiği” bir zaman dilimi değil. Onun davasında belki zahir planında “mağlubiyet” gibi görünen aşamalar var; ama asla “kaybetmek” yok.
Uhud günü müşriklerin elebaşının dağın eteğinden yukarılara doğru çekilen Efendimiz (s.a.v) ve bir avuç sahabîye hitaben savurduğu “Bu Bedir’in intikamıdır!” narasına Hz. Ömer (r.a)’ın cevabını hatırlayın: “Bizim ölülerimiz cennette, sizinkilerse cehennemde!”
Evet, bu davada “kaybetmek” yok. O da kaybetmedi şüphesiz. Bu millet de kaybetmedi. Kaybedenler zahir planında galip de olsalar mağlup da olsalar, hakikat planında ve nihaî noktada hüsrana uğrayacak olanlardır…
Milli Gazete – 28 Şubat 2013