Sahabe hakkında üst üste aldığım birkaç mailin hemen ardından, elime yeni ulaşan “İnkişaf“ın 3. sayısının bu konuya ayrılmış olması güzel bir tevafuk oldu doğrusu.
“Sahabe’nin Adaleti Görüşüne Eleştirel Bir Bakış” başlığı altında kaleme aldığı uzun bir yazıda (herhangi bir yerde neşredilmiş mi, bilmiyorum) Ehl-i Sünnet’in meseleye bakışını kendince mercek altına almış M.C.Özmen. Başlığından da anlaşılacağı gibi “eleştiri” maksatlı bir yazı ve doğrusu bana niçin gönderildiğini de anlayamadım.
Konuyla ilgili diğer maillerde ise Sahabe konusunda muhtelif sorular soruluyor.
Bu sorulara burada uzun uzadıya cevap vermek yerine, soru sahiplerini “İnkişaf“ın 3. sayısına yönlendireceğim.
Evet “İnkişaf” bu sayısında büyük bir isabetle Sahabe‘yi konu edindi. Kur’an ve Sünnet tarafından tebcil edilmiş olmasına, Din‘in naklinde, anlaşılmasında ve yaşanmasında sahip olduğu kritik konum da eklendiğinde Sahabe neslinin önemi bir kat daha artıyor.
Kur’an‘ın “ilahî koruma/garanti” altında olduğunu sık sık dile getiririz de, nedense bu korumanın/garantinin nasıl gerçekleştiği üzerinde pek kafa yormayız. Bahse konu “koruma”nın bu Ümmet vasıtasıyla yapılmış/yapılıyor olması burada dikkate alınması gereken en önemli noktadır. Sahabe kuşağı Kur’an‘ı bir yandan cem ve teksir, diğer yandan da ezberlemek ve ezberletmek suretiyle sonraki kuşaklara aktarmış olması hasebiyle hiç şüphesiz zincirin en kritik halkasını oluşturuyor.
Zincirin bu halkasında bir zaaf olsaydı ne olurdu?
Fazla uzaklara gitmeye gerek yok. İnsanlık tarihinin müşahede ettiği “son tahrif” süreci bu sorunun cevabını net olarak veriyor.
Hz. İsa (a.s)’ın tebliğine ve İncil‘ine ne oldu? Ne oldu da dünyadan ayrıldıktan çok kısa bir zaman sonra bu büyük peygamberin tebliği ve Kitab‘ı tahrife maruz kaldı? Birbirinden alabildiğine farklı “İsalar” ve “İnciller” nasıl ortaya çıktı?
O’nun bir “Sahabe“sinin bulunmadığı gerçeği göz ardı edilirse bu sorunun doğru cevabı asla verilemez. Evet, tebliğ süresinin kısalığı dolayısıyla kendisine Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Sahabe“si ile kemiyet ve keyfiyet planında karşılaştırılabilecek bir Sahabe kuşağı yetiştirme imkânı bulamadığı doğrudur. Ancak bu doğru, yukarıdaki tesbitin özünü herhangi bir biçimde etkilemez… Havariler kemiyet ve keyfiyette Efendimiz (s.a.v)’in sahabîlerinin seviyesine ulaşabilmiş olsaydı şüphesiz her şey daha farklı olacaktı…
İşte bir yandan Kur’an ve Sünnet nazarında sahip oldukları mevki, diğer yandan da bu pratik gerçekler dolayısıyla Ehl-i Sünnet, Sahabe kuşağı hakkında alabildiğine hassas davranmış, “Sohbet fazileti“ni her türlü beşerî mülahazanın üstünde ve ötesinde tutmuştur. Bunu yaparken ne –iddia edildiği gibi– bir şeyleri görmezden gelmiş, ne de –bugün yapıldığı gibi– tarihi “ideolojik okuma”ların kurbanı etmiştir! Sahabe kuşağını hatta Ehl-i Sünnet‘i en pervasız biçimde eleştirenler bile malzemelerini yine bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarından elde edebildiğine göre bunun aksini ileri sürmeye kalkmak en hafif tabiriyle “ciddiyetsizlik” olur…
Tarih içinde bid’at fırkalar tarafından Sahabe ile ilgili olarak öne sürülen çeşitli iddialar cevabını bulmuştu. Modern zamanlarda da aynı türden iddialar ileri sürüldü/sürülüyor. Zaman zaman bu köşede konuyla ilgili muhtelif çalışmaların tanıtımına/tavsiyesine yönelik yazılar yazdığımı hatırlıyorsunuzdur.
“İnkişaf“ın son sayısında bu çalışmalardan süzülüp gelen sıkı muhassalalar bulacaksınız. Burada yazıların tek tek tanıtım ve tahliline elbette girişmeyeceğim. Şu kadarını söylemiş olayım; Sahabe konusunda, gerçeklik değerini sadece “sıklıkla dile getirilme”sinden alan bir yığın iddianın oluşturduğu soru işaretleri bu yazılar okunduğunda büyük ölçüde ortadan kalkmış olacaktır.
Dosya yazılarının yanı sıra Ahıskalı Ali Haydar Efendi‘nin İstiklal Mahkemesi savunması, Mustafa Sabri Efendi üzerine Ali Ulvi Kurucu ile yapılmış bir söyleşi, Üstad Necip Fazıl ve Cemil Meriç (Allah hepsine rahmet eylesin) ile ilgili yazılar da “İnkişaf“ın bu son sayısında yer alanlar arasında.
Bu sayı, diğerlerine oranla hem hacim olarak daha kabarık, hem de baskı adedi olarak daha yüksek rakamlarda seyrediyor. Henüz 3. sayısında olmasına rağmen okuyucudan gördüğü büyük ilgi ve rağbete hakkını da veriyor doğrusu “İnkişaf“.
İrtibat için:
Pazar mah. Park sk. No: 117
19 Mayıs/SAMSUN
Tel: 0362 438 81 83 – 0362 438 17 45
http://www.inkisaf.net
Milli Gazete – 29 Mayıs 2005