Dünyevîleşme, daha önce hiç yaşamadığımız bir vakıa, bir “ahir zaman illeti” olarak hayatımızda hüküm-ferma durumda. Bugünlerde 1432. yılını idrak etmekte olduğumuz uzun İslam tarihi boyunca “dünya”yla bağlantımız bu boyut ve derinlikte olmadı hiçbir zaman. Zira hiçbir zaman “dünyaya bağımlı” yaşamadık biz. Arada bir paçalarımıza bulaştığı olduysa da, onunla aramızdaki mesafeyi korumayı hep bildik. Arada bir gaflete daldığımız, Yaratan’ı ve dünyaya geliş gayemizi unuttuğumuz oldu elbette; ama hiçbir zaman hayata ve ölüme “ötekiler” gibi bakmadık.
Tam da yaşadığımız süreci işaret ediyor olması hasebiyle Ümmet’in gündemine girmesi için sık tekrarladığımız bir hadis var: Bir keresinde Efendimiz (s.a.v), Sahabe’de Sevbân (r.a)’ın şahsında bizlere hitaben şöyle buyurmuştu: “Ziyafette bulunanların birbirlerini sofranın başına davet ettiği gibi kavimlerin de dört bir yandan toplanıp sizin başınıza üşüşeceği günler yakındır (ya da “üşüştüğünde haliniz nice olur?)!” Orada bulunan sahabîler, “Bu durum bizim sayımızın azlığından mı olacak?” diye sorar. Efendimiz (s.a.v)’in cevabı düşündürücüdür: “Hayır, sayınız çok olacak. Ancak selin sürükleyip götürdüğü çer-çöp gibi (dağınık ve zayıf) olacaksınız. Düşmanlarınızın kalbinden size karşı duydukları heybet ve korku silinecek; sizin kalbinizde de “vehn” olacak.” Sahabe yine sorar: “Vehn nedir ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz (s.a.v)’in cevabı, tam olarak “dünyevîleşme” illetine denk düşmektedir: “Vehn, dünyayı (bir rivayette “hayatı”) sevmeniz ve ölümden ikrah etmenizdir.”[1]Ebû Dâvud, “Melâhim”, 5; Ahmed b. Hanbel, II, 359, V, 278…
Ali el-Kari merhum bu rivayeti şerh ederken hayli calib-i dikkat şeyler söyler. Hadisin ifadelerinden hareketle, Ümmet-i Muhammed’in başına üşüşecek olanların, Ümmet’in mülkünü kolaylıkla gasp edeceğini, herhangi bir problemle karşılaşmadan Ümmet’in malını afiyetle bölüşüp yiyeceğini, buna da Ümmet’in bölük-pörçük durumunun sebebiyet vereceğini söyler. Bir şey daha ilave eder: Dünya sevgisi ve ölümden ikrah, bir bütünün iki parçası gibi birbirini gerektiren iki husus olarak (dünyayı sevdiğinizde ölümü arzu etmezsiniz, ölümden ikrah da dünyaya bağımlılığı doğurur) Mü’minler’i Din’de zayıflık göstermeye davet eder ki, Mü’minler’in apaçık düşmanından gelen bir çağrıdır.
Hemen burada bir tasrihte bulunalım: Dünyevîleşme illetine yaptığımız vurgunun maksadı, dünyayla ilişkimizin “olması gereken” zeminde ve tarzda tesisinin elzemiyetine dikkat çekmektir. Müslümanlar şehirler kurmasın, keşifler yapmasın demiyoruz. Korumakla mükellef olduğumuz üç hukukun, “hukukullah”ın, “hukuku’l-ibad”ın ve “hukuku’n-nefs”in zayi olmaması neyi gerektiriyorsa o elbette yapılmalıdır. Ancak “güçlü olmak” adına güce perestiş edenlerin durumuna düşmemek için, hayatı konforize etmek adına nefse zebun olmamak için, varlığı ve eşyayı, hayatı ve ölümü “müslümanca” anlamlandırmak için gözetilmesi gereken bir denge vardır ve o kalbimizde “vehn” bulundukça biz o dengeyi kurma şansına hiçbir zaman sahip olamayacağız.
Rıhle dergisinin 10. sayısı, ahir zamanda bünyeye musallat olan işbu “dünyevîleşme” illetine dikkat çeken dosyayla çıktı. Diğer sayılarda olduğu gibi bu sayıda da yurt içinden ve dışından birçok değerli ilim adamı ve yazarın katkısı var. Tezakir, Mülakat, Kitabiyat ve diğer bölümlerde de ilgiyle okuyacağınız yazılar bulunuyor.
Bir noktayı dikkatlerinize sunarak bitireyim: Rıhle’nin sahip olduğu format ve muhtevadaki bir derginin günümüz şartlarında dışarıdan katkı almadan ayakta durması ve uzun soluklu olması pek mümkün değil. Rabb-i Zülcelal’e sonsuz hamd-u sena olsun ki, üçüncü yılına girmiş bulunan Rıhle bugüne kadar ciddi anlamda herhangi bir tıkanma durumu yaşamadı. Bunu sağlayanın, okuyucusuyla arasındaki ilişkinin “paranı ver, dergini al”ın çok ötesinde ve derininde, “gönül” seviyesinde seyretmesi olduğunu düşünüyorum. Asıl önemli olan bunun muhafaza ve idamesidir.
Milli Gazete – 13 Aralık 2010
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Ebû Dâvud, “Melâhim”, 5; Ahmed b. Hanbel, II, 359, V, 278… |
---|