2/el-Bakara, 183. ayette orucun “bizden öncekilere farz kılındığı gibi bize de farz kılındığı” ifade buyuruluyor. Buradan, önceki şeriatlerde de orucun farz olduğu neticesini çıkarıyoruz.
Acaba “bizden öncekiler”deki durum nedir diye baktığımızda, Hz. Musa (a.s) şeriatinden öncesini konuşma imkânına sahip değiliz. Zira bu nokta İslam’ın ana kaynaklarında detaylı bir şekilde tasrih edilmediği gibi, onlardan bize kadar intikal etmiş herhangi bir bilgi/belge de mevcut değil. Dolayısıyla bu meseleyi Hz. Musa ve Hz. İsa (ikisine de selam olsun) şeriatlerine münhasır olmak üzere ele almak durumundayız.[1]Rivayet tefsirlerinde, buradaki “sizden öncekiler” ifadesiyle, biri, “münhasıran Ehl-i Kitab’ın kastedildiği” ve diğeri “başkalarının da bu ifadenin … Continue reading
Bu noktada elimizdeki yegâne bilgi, bizden öncekilerde, “yatsıdan yatsıya” olmak üzere orucun başlangıç ve bitiş zamanlarında farklılık olduğunu anlatıyor.
Yine gerek rivayet tefsirlerinden ve gerekse Ehl-i Kitab’ın kendi kaynaklarından öğrendiğimize göre Ehl-i Kitap’ta orucun durumu şöyledir:
- Yahudilikte: Elimizdeki kaynaklar Yahudilikte “Yom Kipur” orucu dışında teşri kılınmış bir oruçtan bahsetmiyor. Yahudi tarihi içinde yaşanmış birtakım önemli günlerin anısını yaşatmak amacıyla[2]Mesela Babil sürgünü döneminde ve dönüşten sonra Kudüs’te gördükleri yıkımın anısını yaşatmak için matem ve üzüntü göstergesi olarak, Hz. Musa (a.s) önderliğinde … Continue reading oruç tuttukları bilinmektedir.
Yom Kipur (Keffaret Günü) orucuna gelince, anlaşıldığı kadarıyla Hz. Musa (a.s) Tur Dağı’na gittiğinde Samiri marifetiyle işledikleri “şirk” günahına pişmanlık göstergesi ve keffaret olarak tuttukları bir oruçtur. Bu, onların en önemli ibadet günüdür. Bir önceki akşam güneş battıktan sonra başlayıp, sonraki günün gecesinde gökyüzünde ilk iki yıldız görünene kadar devam eder, ki yaklaşık 26 saattir.
Bu süre içinde Yahudiler yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durdukları gibi, ateş yakmaz, banyo yapmaz, koku sürünmez, çalışmazlar.
- Hristiyanlıkta: İslam kaynakları, Hristiyan (Katolik) inanışında 30 günlük bir orucun bulunduğundan bahsetmektedir. “Quadragesima” adıyla bilinen ve 4. yüzyıldan itibaren –tıpkı Ramazan orucu gibi– tutulmaya başladığı anlaşılan bu oruç, yine Ramazan gibi kamerî bir ayda tutulduğu için zaman içinde çeşitli mevsimlere denk geliyordu.
Günlerin uzun olduğu bir yaz mevsiminde Hristiyan din adamları bir karar alarak orucu günlerin kısa olduğu bir mevsime alıp orada sabitleme, bu “nakil” işlemine karşılık da 10 gün fazladan oruç tutma kararı aldılar.
Zaman içinde bazı kiliselerin 7 gün daha ilave etmesiyle 47 gün olarak tutulmaya başlamış. Aradan belli bir süre geçtikten sonra bu küsürlü rakamı anlamsız bulup 50’ye yuvarlamışlar ve oruç 50 güne çıkmış.
Bu orucun, Katolik inancında “eklesiyastik” (kilise emrine dayanan/mecburi) oruç kategorisinde olduğu anlaşılıyor. Katoliklik’te bir de “okaristi orucu” vardır ki, “şükran orucu” olarak tutulur.
Protestanlık’ta ise bu oruçlardan hiç birisi yoktur. Zira eldeki Kanonik İncillerin hiç birisinde zorunlu bir ibadet olarak oruç yer almaz.
Esasen Katolik inancındaki oruçların da zaman içinde tamamen terk edildiğini söylemek yanlış olmaz. Bunun yerini “orucun esas maksadı” olarak görülen kalp temizliği, iyilik yapmak, ruhu arındırmak ve yüceltmek, barış için çalışmak… gibi hususlar almıştır…
Bütün bunlar Kur’an-ı Kerim’in “bizden öncekilere” farz kılındığını açıkça belirttiği oruç ibadetinin de –tıpkı diğer pek çok dinî unsur gibi– Ehl-i Kitap tarafından tahrif edildiğini ortaya koymaktadır…
Not: Hafta içi Yeni Şafak’taki yazısında hakikatleri dile getirdiği için malum kesimin tepkilerine hedef olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocanın bu tavrını destekliyor ve o yazısının altını imzalıyorum.
Milli Gazete – 13 Ağustos 2011
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Rivayet tefsirlerinde, buradaki “sizden öncekiler” ifadesiyle, biri, “münhasıran Ehl-i Kitab’ın kastedildiği” ve diğeri “başkalarının da bu ifadenin kapsamına dahil olduğu” şeklinde iki görüş bulunduğu görülüyor. Et-Taberî, bu ifadenin “Hz. İbrahim (a.s)’den sonra gelenleri anlattığı görüşünü tercihe şayan bulur. |
---|---|
↑2 | Mesela Babil sürgünü döneminde ve dönüşten sonra Kudüs’te gördükleri yıkımın anısını yaşatmak için matem ve üzüntü göstergesi olarak, Hz. Musa (a.s) önderliğinde Kızıldeniz’i geçerek Firavun’un zulmünden kurtuldukları için bir sevinç ve şükran ifadesi olarak oruç tutarlardı. Bir de Pesah (Fısıh) Bayramı dolayısıyla Pazartesi ve Perşembe günleri tuttukları iki günlük bir oruç vardır. |