Salı günkü yazıda tam metnini verdiğim rivayeti çoğu okuyucunun daha önce gördüğünü tahmin ediyorum. Bundan epeyce bir süre önce Millî Gazete‘de bu köşenin münavebeli yazarı muhterem Burhan Bozgeyik tarafından zikredilmişti. Daha sonra bir internet sitesinde de aynı rivayet karşıma çıktı.
İlk okuduğum günden bu yana izini sürüyor olmama rağmen doğrusunu isterseniz ne Kelde (Kelede?) b. Zeyd ismine, ne de Esme’l (Esne’l?) Mesâlik li Eyyâmi’l-Mehdiyyi’l-Melik li Külli’d-Dünyâ bi Emrillâhi’l-Mâlik isimli bir esere rastlayabildim. Elimin altındaki rical, tarih ve tabakat kitaplarını, meşhur-gayri meşhur her türlü Hadis kaynağını, hatta uydurma rivayetleri derleyen eserleri tek tek taramama rağmen bu eserin, yazarının ve bu rivayetin izine bile şu ana kadar rastlayabilmiş değilim.
Öte yandan kıyamet alametleri, fiten, melahim… sahasına müteallik rivayetlerin genel karakteri, sadece “dönüm noktası” olarak niteleyebileceğimiz büyük olaylara ve –nadiren– bu olayların kahramanlarına atıfta bulunulması tarzında tebarüz ediyorken, bahse konu rivayette alabildiğine açık biçimde olaylar, kişiler, hatta tarihler zikredilmekte ve yaşadığımız dönem net bir şekilde fotoğraflanmakta. Açıkçası –eser ve sahibi hakkında herhangi bir malumata ulaşamamış olmam yanında– rivayetin bu hususiyeti bende, büyük ihtimalle uydurulmuş bir metinle karşı karşıya bulunduğumuz intibaını uyandırdı.
Öte yandan, rivayetin metninde Irak‘ın Şam bölgesinden sayılması türünden (her ne kadar “Şam bölgesi” tabiri eskiden bugünkü Suriye‘nin sınırlarını aşan bir coğrafyayı anlatıyor idiyse de, Irak ayrı bir bölge olarak zikrediliyordu) vakıaya aykırılık arz eden kimi noktalar bulunduğunu da göz önüne aldığımızda rivayetin “hadis” olarak anılmasının kesinlikle doğru olmadığı kanaatinin bende güçlendiğini söylemeliyim.
Bu arada bir istitrat yaparak bir noktanın altını çizeyim: Konya‘dan Araştırma Görevlisi arkadaşım muhterem Fikret Karapınar‘ın da üzerinde önemle durduğu gibi, “uydurma rivayetler” bahis konusu olduğunda bunlara “hadis” dememeye özen göstermeliyiz. Her ne kadar başına “uydurma” sıfatını getiriyorsak da, bu türlü rivayetlerle hadisler arasında herhangi bir çağrışım köprüsü kurulmaması için bunlara “uydurma hadis” yerine “uydurma rivayet” demek daha doğru olacaktır. Son iki yazının başlığında yer alan hadis kelimesini tırnak içinde vermemin sebebi de bu.
Bu rivayet vesileyle bugün de ben sizlerden bir istekte bulunayım: Eğer bahse konu kişiye, ismi zikredilen esere ve bu rivayete ulaşabilen, bunlar hakkında elinde bilgi bulunan okuyucular beni haberdar ederlerse minnettar kalırım.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 16 Ekim 2003