Modern zamanlarda Ümmet’in yaşadığı arızalardan birisi de ilim ve alim konusundaki hassasiyet kaybıdır. Yaşadığımız durumun bir “arıza” olduğunu fark edemiyorsak, bu alanda oluşan boşluğu –kaçınılmaz olarak– farklı unsurların doldurmuş bulunmasındandır. Tasavvurumuzdaki kırılmanın da, rahmet ve bereketin hayatımızı büyük ölçüde terk etmesinin de izahı burada yatmaktadır.
Son zamanlarda dikkatimi çeken bir hususa getirmek istiyorum sözü: Bu köşeyi takip edenler, zaman zaman “iç muhasebe” kabilinden, bazı alimler hakkında bir kısım tesbitlere yer verdiğimi biliyor. İmam el-Gazzâlî ve onun İhyâ’sı hakkındaki değerlendirmeler de bu cümleden olarak burada zaman zaman dile getirildi.
Bazı kardeşlerimin İmam el-Gazzâlî’nin adı geçen eserindeki bir kısım rivayetlerin durumu hakkında muteber ulemanın tesbitlerini nakleden ifadelerimden hareketle, Hüccetu’l-İslam’ı ve onun muhalled eseri İhyâ’yı gözden düşürme anlamına gelen tavırlar içine girdiklerine dair duyumlar alıyorum.
Bu meseleyi ülkemizdeki bir kısım çevrelerin, “bazı cahiller İhyâ’da uydurma hadis olduğu şeklinde iftiralar atıyor”a dönüştürdüğü de hesaba katılınca, bu mesele hakkında bir kere daha açıklama yapma ihtiyacı hasıl oldu.
Öncelikle belirteyim ki, ne İmam el-Gazzâlî, ne de onun İhyâ’sı hakkında kişisel kanaatlere dayalı değerlendirmeler yapmak benim haddim değil. Bunun, “geleneği sorgulamak” gibi, hesabı kolay verilemeyecek ve dile getirenin kolayca altında kalıverdiği söylemler eşliğinde yapılan sübjektif değerlendirmelerden öteye geçme şansı olmayan bir modern durum olduğu da açık.
Öyleyse mesele nedir?
İhyâ’da mevcut bir kısım rivayetlerin aslının bulunamadığı, gerek Tâcuddîn es-Sübkî, gerekse Zeynuddîn el-Irâkî tarafından açıkça ifade edilmiş bir husustur. Adı geçen iki alim de Şafiî mezhebine mensup Hadis hafızlarındandır. Her ikisi de Tasavvuf’a yakınlığıyla maruftur.
Şu halde söz konusu tesbitin ne el-Gazzâlî düşmanları, ne Hadis ilminin cahilleri, ne de Tasavvuf münkirleri tarafından yapıldığını söylemek mümkündür. Bu bir ilim borcudur ve ehli tarafından eda edilmiştir.
Peki İhyâ’da aslı bulunamamış rivayetlerin mevcut olması ne anlama gelir?
Bir kere şu noktanın altını kalın çizgilerle çizelim: Söz konusu rivayetler, İhyâ’nın hedefini, sistematiğini, temel tesbitlerini ve kıymetini etkileyecek türden değildir. Bu noktanın sağlamasını yapmanın en kolay yolu, es-Sübkî’nin zikrettiği ve aslını bulamadığını söylediği rivayetlere bakmaktır.[1]Tabakâtu’ş-Şâfi’iyye, IV, 145-82 Yani İmam el-Gazzâlî, davasını bu rivayetler üzerine bina etmiş değildir. İhyâ’nın babları içinde zikredilen makbul hadisler, bablar içinde ele alınan meselenin esasını oluşturmaktadır. Söz konusu rivayetler ise konuyu teyit kabilinden tali unsurlar olarak zikredilmiştir.
Dolayısıyla “İhyâ’da uydurma hadis var” diyerek bu muhalled eserin kadrini küçümsemek sadece bize zarar verir. Ne İhyâ, ne de sahibi bundan en küçük bir zarar görür. İhyâ okuyan bir kimse, Hadis ilminin inceliklerini öğrenmek için okumaz. Bu eserin iddiası bu değildir. Din İlimlerini İhya adı ve amacıyla yazılan bu eserin, maksada bihakkın hizmet etmediği söylenemiyorsa, mesele bitmiş demektir. el-Irâkî’nin İhyâ’nın hamişinde basılan tahricine dikkat ederek yapılacak okuma maksadı fazlasıyla hasıl edecektir. Yeter ki bizim İhyâ’dan samimiyetle istifade etmek gibi bir amacımız olsun!
İmam el-Gazzâlî ve eserleri hakkında Mağrib ulemasından el-Mazerî ve et-Turtûşî’nin tesbit ve tenkitlerinin yine es-Sübkî tarafından –dipnotta mezkûr eserde– muhtasaran cevaplandırıldığını da son bir not olarak düşmüş olalım.
Milli Gazete – 26 Mayıs 2008
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Tabakâtu’ş-Şâfi’iyye, IV, 145-82 |
---|