Hz. Musa Sina dağında ikinci kez On Emir’i ve daha pek çok hükmü aldıktan sonra (ilkinde On Emir’in yazılı olduğu taş levhaları, İsrailoğulları’nın buzağıya taptığını görünce sinirlenerek atıp kırmıştı) İsrailoğulları ile birlikte Sina’dan hareket ettiler. Üç gün yol aldıktan sonra bir istirahat yerinde konakladılar. Rabb’in emirlerini tutmamaları halinde başlarına gelecek belalar daha önce bildirildiği halde (bak. Levililer, 26/14 vd.) burada da “kalın enselilikleri” tuttu:
“Ve onların arasında olan karışık halkın iştahları çok arttı, ve İsrailoğulları da yine ağlayıp dediler: Bize kim et yedirecek? Mısır’da parasız yediğimiz balığı, hıyarları, ve karpızları, ve pırasaları, ve soğanları, ve sarmısakları hatırlıyoruz, fakat şimdi canımız kurudu; hiçbir şey yok (…) Ve Musa kavmın, aşiretlerine göre herkesin, çadırının kapısında ağlamakta olduğunu işitti; ve Rabb’in öfkesi çok alevlendi; ve Musa’nın gözünde kötü oldu. Ve Musa Rabb’e dedi: Niçin kuluna kötülükle davrandın? ve niçin senin gözünde lütuf bulmadım ki, bu kavmın bütün yükünü benim üzerime yüklüyorsun? Bütün bu kavma ben mi gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum ki bana: Lala emzikli çocuğu taşıdığı gibi atalarına andettiğim diyara kucağında onları taşı, diyorsun? Bütün bu kavma vermek için nereden et bulayım? (Tevrat’a göre o zaman 12 sıbtın, 20 yaş ve üstünde savaşa çıkacak durumda olan erkeklerinin adedi 603.550 kişi idi. Bak. Sayılar, 1/45-46) Çünkü bana: Bize et ver, ve yiyelim, diyerek bana ağlıyorlar. Bütün bu kavmı ben yalnız taşıyamam, çünkü bana çok ağırdır. Ve eğer benimle böyle davranırsan, niyaz ederim, eğer gözünde lütuf buldumsa, beni hemen öldür, ve sefaletimi görmeyeyim.” (Sayılar, 11/10-15)
Burada gökten kendilerine indirilen bıldırcın etini yiyerek sakinleşen İsrailoğulları, Hz. Musa’nın emriyle Kenan diyarına casuslar gönderip durumu araştırdılar. Casuslar, bu verimli topraklardan dönüp durumu rapor ettiler:
“Ve çaşıtlamış oldukları memleket hakkında İsrailoğulları’na fena haber getirip dediler: Çaşıtlamak için içinden geçtiğimiz memleket, ahalisini yiyen bir memlekettir; ve içinde gördüğümüz bütün halk uzun boylu adamlardır. Ve orada Nefilim’den (iri cüsseli adamlar) olan Anak oğullarını, Nefilimi gördük; ve kendi gözümüzde biz çekirgeler gibi idik, ve onların gözünde de öyle idik. Ve bütün cemaat seslerini yükseltip bağırdılar; ve kavm o gece ağladı. Ve bütün İsrailoğulları Musa’ya karşı ve Harun’a karşı söylendiler; ve bütün cemaat onlara dediler: Keşke Mısır diyarında ölse idik! Yahut keşke bu çölde ölse idik! Ve kılıçla düşelim diye Rab niçin bizi bu diyara götürüyor? Kadınlarımız ve çocuklarımız ganimet olacaklar; Mısır’a dönmek bizim için daha iyi değil mi? Ve birbirine dediler: Kendimize birini baş edelim, ve Mısır’a dönelim. O zaman Musa ile Harun bütün İsrailoğulları cemaatinin cumhuru önünde yüz üstü düştüler. Ve memleketi çaşıtlmamış olanlardan Nun oğlu Yeşu, ve Yefunni oğlu Kaleb esvaplarını yırttılar ve bütün İsrailoğulları cemaatine söyleyip dediler: Çaşıtlamak için içinden geçtiğimiz memleket çok, çok iyi bir memlekettir. Eğer Rab bizden razı olursa o zaman bizi o diyara getirecek ve onu bize verecektir; bir diyar ki süt ve bal akıyor. Ancak Rabbe karşı isyan etmeyin, ve siz memleketin kavmından korkmayın; çünkü onlar bizim ekmeğimizdirler; onları koruyan gölge üzerlerinden sıyrılmıştır; ve Rab bizimledir; onlardan korkmayın. Fakat bütün cemaat: Onları taşlayalım dediler.” (13/32,33, 14/1-10)
Mayıs 2002 – Milli Gazete