Büyük müfessir İbn Cerîr et-Taberî, “ifsad”ın mahiyeti üzerinde dururken ilgi çekici bir noktaya parmak basar: Yeryüzünde fesat çıkarmanın birçok şekli vardır. Mü’minlerin kâfirleri veli edinmesi de yeryüzünde fesat çıkarmak cümlesindendir. Allah Teala şöyle buyurur: “Allah’a ve ahret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resulü’ne düşman olan kimselerle dostluk ettiğini göremezsin.” (58/el-Mücâdile, 22)
İşte bu ahvaldeki gayrimüslimler hakkında mü’minler uyarılmakta ve onları dost, sırdaş, yaran, yar ve yardımcı tutmamaları emir buyurulmaktadır. Hz. Ömer (r.a)’in, gayrimüslim bir yardımcı edinen valisi Ebû Musa el-Eş’arî (r.a)’ı azarlaması ve ardından 5/el-Mâide, 51. ayetini okuması ilginç bir örnektir.
Tam bu aşamada Bediüzzaman’ın Münâzarât’daki itirazına değinmek yerinde olacaktır.
Malum olduğu üzere Bediüzzaman, Meşrutiyet sonrası Doğu’daki Kürt aşiretlerini gezerek Meşrutiyet’in niçin desteklenmesi gerektiğini anlatmaktadır. Bu meyanda muhataplarından varit olan bir soru söz konusu olur: Kur’an Ehl-i Kitap’la dostluk kumayı yasaklamaktadır. Meşrutiyet ise onlarla müsavat (eşitlik) ilişkisini öngörmektedir. Burada bir çelişki yok mudur?
Bediüzzaman’ın verdiği cevap bu ayetin ifadesinin mutlak, dolayısıyla takyide müsait olduğudur. Bediüzzaman burada birkaç unsur daha zikreder.[1]24 Şubat 2005 tarihli yazımda Bediüzzaman’ın burada zikrettiği hususları zikretmiş ve bazı değerlendirmeler yapmıştım. Bkz. … Continue reading Ancak konu dışı olduğu için onlara değinmeyeceğim. Orada, bizim için önemli olan bir hususun altını çizer ve anlam olarak şöyle der: Bu ayetin hükmünün mutlak olmadığı şuradan bellidir ki, Müslümanlar Ehl-i Kitap kadınlarla evlenebilir. Bir kimsenin böyle bir hanımı olsa elbette sevecektir. Buradan, Ehl-i Kitab’ı veli edinmeme durumunun belli kayıtlarla mukayyet olduğu sonucu çıkmaktadır.
Burada önemli bir işkâl var gibi görünmektedir. Öyle ya, kişi Ehl-i Kitap’tan olan hanımını elbette sevecektir; yoksa onunla evlenmesinin ne anlamı olur?!
İbn Abbâs (r.a) şöyle der “Ehl-i Kitab’ın kestiklerinden yiyin; kadınlarından (evlenmenizde sakınca olmayan hür ve iffetli olanlarla) evlenin. Zira Allah Teala, “Ey iman edenler! Yahudiler’i ve Hristiyanlar’ı veli edinmeyin! Onlar birbirlerinin velisidir. Sizden kim onları veli edinirse onlardandır” buyuruyor. Eğer onlardan olmak onlarla velayet ilişkisi içinde bulunmaktan başka bir şeyle de olsaydı, onların kestiğini yiyen ve kadınlarıyla evlenen de onlardan olurdu.”[2]et-Taberî, IV, 615; 5/el-Mâide, 51. ayetinin tefsiri.
Bu durumda ilgili ayetlerin, münhasıran Ehl-i Kitab’ı “yönetici edinmemekle” sınırlı bir hüküm ifade ettiğini söyleyenlerin haklı olduğu gibi bir sonuç çıkmaktadır.
Burada durup hadiseyi somutlaştıralım ve Hristiyan bir kadınla evli bulunan bir mü’minin evlilik hayatı üzerinde biraz düşünelim. Akşamları eve geldiğinde ortalık içki kokusundan geçilmiyor. Evde muntazaman domuz eti pişiyor; Noel ve Paskalya törenleri muntazaman kutlanıyor. Hristiyan kadın, kendi inancına göre mübah/helal olan fiilleri işliyor ve Müslüman koca bundan şikâyet etmeden mesut bir hayat sürüyor!!
Evin idaresinin, üçüncü şahıslarla ilişkilerin, çocukların yetiştirilme tarzının ve buna benzer hususların ne anlam ifade ettiği üzerinde ayrıca durmaya gerek yok. Zira tek başına bu husus bile Ehl-i Kitab’a mensup bir kadınla evliliğin nasıl bir zemin üzerine oturması gerektiği konusunda bize net bir fikir verecek mahiyettedir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 9 Aralık 2007