Bu köşede bu konuda daha önce de yazmıştım. Hassasiyetine binaen ve önemli yanlış anlamalara sebebiyet verecek bir iddia vesilesiyle tekrarında mutlak fayda var.
İddia şu: “Hanefîler, telkin neticesinde söylenen sözlerin sonuçlarının bağlayıcı olduğu görüşündedirler. Mesela bir kişi bir kadına manasını anlamadığı Arapça ifadelerle “tezevvectü” (seni eş olarak kabul ettim) demesini telkin etse ve kadın bunu tekrarladıktan sonra o şahıs da “kabul ettim” dese, evlilik akdi kurulmuş olur. (…) Bir şahsın hata ile, farkında olmadan veya gafil avlanarak karısını boşaması da böyledir. Çünkü bunlara rıza şart değildir…”
Böyle bir konuyu, bütün Hanefîler‘i kapsayacak şekilde ve genel-geçer bir kaide tarzında takdim etmek mümkün değil, bir. Konuyu, diyani hüküm ile kazai hükmün birbirinden ayrıldığı noktaları gözden uzak tutarak değerlendirmek mutlak bir eksikliktir, iki.
Konuyu olabildiğince kısa işlemeye çalışacağım. el-Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir‘de (I, 81 vd.) der ki: “el-Bezzâziyye sahibi şöyle demiştir: “Kadın, Arapça bilmeyen kocasına Arapça olarak boşama (…) kelimesini söylemesini veya koca, Arapça bilmeyen karısına Arapça olarak mehir ve iddet nafakasından ibra ifadesini söylemesini telkin etse, fakih Ebu’l-Leys, bu durumda telkin ile hedeflenen şeyin diyaneten; Özcend fukahası ise, aslen (gerek diyaneten, gerekse kazaen) vaki olmayacağını söylemiştir…”
Bu konuda sarih ifadelerle kinaye ifadeleri arasında da hükmün diyani ve kazai yönü bakımından farklılık bulunduğunu görüyoruz. Nitekim el-Bahru’r-Râik‘te, boşamada kullanılan sarih ifadede boşama niyeti bulunup bulunmadığı kazai hükümde itibara alınmazken, diyani hükümde itibara alınacağı; hatta kazai hükümde de boşama kasdı taşımadığını gösteren bir delil bulunması halinde kazai olarak da boşamanın vuku bulmayacağına hükmedilmesi gerektiği söylenmektedir. Söz gelimi bir kimse karısının yanında talak meselelerini bir kitaptan okurken, kitapta geçen “sen boşsun” ifadesini –eşini boşama niyeti bulunmaksızın– telaffuz etse, boşama vuku bulmaz. Konuyla ilgili olarak el-Kunye‘de de şöyle denir: “Bir kadın, kâğıda “sen boşsun” cümlesini yazıp kocasına, “Bunu oku” dese (ki bunun “telkin” olduğu açıktır), kocası da okusa, kadın boşanmış olmaz.”
İmam es-Serahsî, el-Mebsût‘da (XVI, 86) kazai hüküm ile diyani hüküm arasındaki farkı şöyle ifade eder: “En sahih olan görüş, kadılık görevi yapan kimsenin, gerek ibadetler, gerekse muamelat konusunda ve gerek mahkemede, gerekse mahkeme dışında hem fetva, hem de kazai hüküm verebileceği şeklindedir. (…) Gerçekte kazai hükümde de fetva vardır. Şu kadar ki, kazai hüküm bağlayıcıdır. Öte yandan kadı için mekruh olan, kendisine getirilen dava hakkında kazai hükmü vermeden önce fetva vererek görüşünü açıklamaktır. Zira bu durumda hasımlardan birisi onun görüşünü öğrenme imkânı bulmuş olacağından, o hükmün muhatabı olmaktan kaçınmanın yollarını aramaya yönelebilir.”
Yazının başında naklettiğim müddea, gerek meseleyi Hanefî mezhebinin kaynaklarını taramadan, gerekse kazai hüküm-diyani hüküm tefrikini göz ardı ederek genelleme yapma yoluna gittiği için hatalıdır…
Milli Gazete – 17 Haziran 2003